Mini Şortlu Sarışın Bir Baloncu
Hiç mini şortlu, havalı bir gözlüğü olan sarışın bir baloncu gördün mü okuyucu? Cevabın 'hayır' ise yan taraftaki fotoğrafa bir de daha dikkatli bakmanı rica ediyorum. Gözün aydın, bundan böyle görmemiştim diyemeyeceksin. Kızları süslerine o kadar düşkün ki, her ne iş yaparsa yapsınlar dış görünüşlerinden taviz vermiyorlar. Unutmadan sana önemli bir konuyu da hatırlatayım hemen: her öğünden sonra diyete başlayan bayanlara Sırp hatunlardan hodri meydan; sabah akşam börek yememize rağmen tığ bile bize özeniyor. Ben demiyorum, kendilerinin yalancısıyım.
Bu yazımda fotoğraf ve videolar eşliğinde sırasıyla Novi Sad ve Belgrad gezi notlarımın yanısıra pratik seyahat bilgileri de bulacaksın.
Novi Sad
Sırbistan seyahatime Viyana’da aynı evi paylaştığım Sırp ev arkadaşımın memleketi Novi Sad’dan başlıyorum. E madem adamla aynı evi paylaşıyorum, o halde gidip memleketini de görmeliyim diyerekten atlıyorum Viyana'dan trene. Budapeşte aktarmalı gece treninin sabah saat 04:50 gibi Novi Sad şehrine varmasıyla istasyonda ilk işim tadını çıkara çıkara güneşin doğuşunu seyretmek.
Novi Sad garında güneşin doğuşunu seyrederken
Belgrad'a devam eden trene Novi Sad’da yüzlerce genç hücum ediyor. Nereden geldikleri malum; 2000 yılından bu yana her sene bu zamanlar geleneksel olarak gerçekleşen Sırbistan'ın en büyük müzik festivallerinden biri olan EXIT'den. Festivalin şöyle bir mazisi var: Novi Sad Üniversitesi'nden bir grup öğrenci Yugoslavya'nın dağılmasından sonra durma noktasına gelen kültür hayatını tekrardan canlandırma adına, gençlere içinde bulundukları durumdan adeta 'ÇIKIŞ' olarak bir alternatif sunmaya karar verirler ve ortaya her sene dört gün boyunca gerçekleşen 'EXIT' Müzik Festivali çıkar. Novi Sad Garı'nda geldiğim yöne gitmek üzere tren bekleyen genç bir çiftle tanışıyorum ve trenleri gelene kadar muhabbet ediyoruz. Kız öğrenciymiş, çocuksa çalışıyormuş. Festivalden geliyorlar, orada harcadıkları hariç kişi başı 30€ giriş parası ödemişler. Biraz pahalı sayılmaz mı diye soruyorum ve arkadaş cevabı patlatıyor; maaşım 200€ (gülüyor).
EXIT Müzik Festivali giriş kapısına giden yol
EXIT Müzik Festivali günlük giriş ücretleri 30-35€ arasında değişiyor, yabancı ülkelerden birçok genç her sene festival için Novi Sad’a geliyor. Bu gençlerin başını ise İngilizler çekmekte. Alkol ucuz olur da İngiliz durur mu hiç? Gerçi haksız da sayılmazlar, Londra'da bir kafayı çekmelik paraya burada 4 gün kalıp gideceklerse niye gelmesinler. Ayrıca diğer Balkan ülkelerinden gelenler de yok değil, bunlara yolda tanıştığım bir Bulgar genç ve bir grup Slovenyalı da dahiller. Haliyle EXIT zamanı şehirde konaklama ücretleri de normalinden biraz daha tuzlu oluyor ve tahmin edileceği üzere her yer tıka basa dolu. Sonunda hostellerin birinde yer bulabiliyorum, tek kişilik bir oda. Gecesi 20€, ödediğim rekor konaklama ücretlerinden biri olarak not defterime geçiyorum. Neyseki bir sonraki durağım başkent Belgrad'da fiyatlar daha uygun ve çalışanlar harika insanlar. Hostelde bir hafta kalınca elemanlarla kanka oluyorum, beraber bol bol Türk Kahvesi içiyoruz. Her kahve pişirmelerine beni de çağırıyorlar. Bu arada belirteyim okuyucu, Sırbistan'da müthiş derecede Türk Kahvesi tüketilmekte. Hem de büyük büyük fincanlarda içiyorlar, bizim gibi ufak fincanlarda da değil.
Petrovaradin Kalesi
Vojvodina eyaletinin merkezi olan Novi Sad bir üniversite şehri olarak biliniyor ve Tuna Nehri’nin kuzeyinde bulunan Novi Sad ile Petrovaradin Kalesi (bkz. fotoğraf) ile aynı isme sahip hemen dibinde bulunan bölgeden oluşuyor. Sırbı var, Hırvatı var, Sloveni var, Slovakı var.. var oğlu var. İnsanları yardımsever, özellikle yabancı olduğunu anladıktan sonra o buz dolabı gibi duran dev cüsseli insanlar bir anda güneşten bir parça oluyorlar. İstanbul’dan geldiğini duyunca ise 'oooooov, çok şanslısın çünkü İstanbul harika bir yer' diyen çok sayıda insana rastladım. Bu kadarını beklemiyordum doğrusu.
Novi Sad'da düğün hatırası
1999 Kosova savaşı sırasında NATO uçakları tarafından gerçekleştirilen bombardımanda Tuna Nehri üzerinde bulunan köprüler tamamen yıkılmış. İçme suyu şebekesi, okullar, hastaneler de bombardımandan nasibini almış. Petrovaradin kalesine giderken geçilen köprüden bombardıman sırasında yıkılan köprülerin kolonlarını görmek mümkün. Novi Sad'da en çok sevdiğim yer ise kırık dökük evleriyle Petrovaradin bölgesi oldu.
Petrovaradin bölgesi
Gençler işşsiz, iş bulabilen şanslılar ise çok düşük fiyatlara çalıştırılıyorlarmış. Yolda hostel ararken bir bayana adres soruyorum ve başlıyoruz muhabbete. Çin Edebiyatı okumuş, şimdileri ise bir kafeteryada garsonluk yapıyormuş. Sırbistan’da ensesi kalın bir tanıdığın olmadıktan sonra her ne okursan oku yapacağın iş belli diyor ve ekliyor: çok paran varsa, ki olduğunu tahmin ediyorum, festivale mutlaka git ve eğlen. Benim maalesef yok ve gidemiyorum. Gidemiyorum çünkü festivale tek günlük giriş ücreti iki haftalık mutfak masrafıma denk ve cebimde şu an sadece bir kahve parası var. Daha sonradan da göreceğim üzere gençlerin çoğu işsiz ama bir taraftan da bizde de olduğu gibi tüketim manyağı olmuşlar, kimse keyfinden geri kalmıyor. Millet ayağını olmayan yorganına göre uzatmaya alışmış vesselam.
Novi Sad'da mini şortlu baloncu bir hanım kızımız
Novi Sad’da sonradan başkent Belgrad’da da göreceğim üzere her tarafta kafeterya ve Pekara dedikleri börekçilerden dolu. Millet söz konusu kafeteryalarda saatlerce oturup sadece tek bir şey yiyor ya da içiyor, sebebini söylemeye gerek yok sanırım. Börekler ve içeceklerin fiyatı uygun, yaklaşık 1€ civarı. Doğrusu börekleri bizdekilerden çok daha iyi. Hele bir de odun fırınında pişen 'Sarajevska Burek' dedikleri Saraybosna Böreği yok mu... Tek kelimeyle harika. Kısacası Sırbistan ve bir sonraki durağım olacak Bosna'da börekçilerden yiyip içmek hem ucuz hem de lezzetli.
Novi Sad'da bir Pekara (börekçi)
Novi Sad, güzel bisiklet yolları ve yeşil alanlara sahip sakin bir şehir. Doğrusu çok şaşırıyorum, bu kadarını beklemezdim. Hostelden çıkıp şehrin bir ucuna doğru yürürken denk geldiğim bir parkta bir ağacın üzerine kurulup hatıra fotoğrafı çekmeyi de ihmal etmiyorum.
Novi Sad'da bir parkta güzel havanın keyfini çıkarırken
Bisikletten konu açılmışken, Novi Sad sokaklarında yürürken ‘Novisad Culture Exchange’ isminde bir kafeye denk geliyorum. Sahipleri iki bayan, biri Yunanlı diğeri İngiliz. İngiliz bayan bisikletle buradan İstanbul’a gitmiş. Kendisini kafenin isminden bihaber gibime geldi. Konuşmaya çalışıyorum ama nafile. Aksine Yunanlı kız daha sempatik ve cana yakın. Bir şeyler içip yoluma devam ediyorum. Yollarda yürürken denk geldiğim gazete bayisi bir beyfendinin gazetesini okuduğu sırada çaktırmadan fotoğrafını çekme girişimim, durumu fark etmesiyle başlayan bir davetle kendimi masa başında karşısında rakip olarak bulmamla son buluyor.
Gazete bayisi bu beyfendinin çaktırmadan fotoğrafını çekme girişimim sonucu kendimi karşısında rakip olarak buldum
Ne rezil olma meraklısı bir mamasın be oğlum diye içimden kendi kendime kulaklarımı çınlatırken amcam ilk hamlesini yapıyor. O sırada yoldan geçen bir diğer adam da seyirci olarak damlıyor. Emmimi zar zor yeniyorum ama bir de bana sor okuyucu, stresten iç çamaşırım ıslanıyor valla. İtiraf ediyorum ki, tahminimce amcam şanssız günündeydi ve ben çok ballıydım. Aksi taktirde o gün alsam alsam en fazla matematiksel olarak '3' içinden '3-2' alırdım diye tahmin ediyorum.
Novi Sad'da gazete bayisi bir beyfendiyle satranç oynarken
Novi Sad şehir merkezi dışındakiler hariç diğer tarihi eserlerin durumu pek iyi sayılmaz. Festivalin düzenlendiği Petrovaradin kalesine giden yol üzerinde bulunan kemerden yürüyerek geçmek istersen iki yolu var; ya burnunu kapatarak geçeceksin ya da idrar kokusundan düşüp bayılacaksın. Yolda ilerlerken genç kızların geleceği düşünülerekten tasarlanmış ve üzerinde 'kızım çok içmeyin, içerseniz de elleşmeyin, şayet elleşecek olursanız da işi kılıfına uydurun' tarzından bilgiler içeren uyarıcı el ilanları dağıtan bayanlardan biri gülerek İngilizce’sinden bir tane de bana veriyor. Genel kültür genel kültürdür diyerekten atıyorum cebime.
Akşam sokaklarda fotoğraf çekerken bir Sırp arkadaş yanıma gelerek kamerayla ilgili soru soruyor ve başlıyoruz muhabbete. Kendine ait bir ses stüdyosu varmış ve yerel müzisyenlerin kayıtlarını yapıyormuş. Burada bu işlerde para yok, müzisyenler daha çok Bulgaristan’a gider diyor, oralarda durum daha iyiymiş.
Ana baba gününü andıran kaldırımlarda ilerlerken gördüğüm ve bavullar içerisinde takı eşyaları satan seyyar satıcıların fotoğraflarını çektikten sonra yeni bir muhabbetin içerisinde buluyorum kendimi. Tam o sırada zabıtalar gelmesin mi... Bizimkiler başlıyor alelacele bavulları toparlamaya. Haliyle satış yapma izinleri olmadığından bu acele.
Aylak aylak dolaştığım bir ara orta yaşlarda iki bayana denk geliyorum, birisi 1995 yılında öğrenci değişim programıyla Adana’ya gitmiş. İlk gidişinden yaklaşık 10 sene sonra eski arkadaşlarını ziyaret amaçlı bir kez daha gitmiş ve her şeyin çok değişmiş olduğunu söyledi. Diğer arkadaşın adı Sladjana, burada müzede çalışıyormuş. Müze pazartesi günleri kapalı ama istersen sen yarın gel ben seni gezdiririm diyor. Teşekkür ediyorum ve vedalaşarak ayrılıyoruz. Ertesi gün yanına gidiyorum, sözünü tutuyor ve beni vaat ettiği üzere müzenin kapalı olmasına rağmen içeri alarak müzede gezdiriyor. Kendisine buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.
Sladjana'nın ofisinde kitapları karıştırırken
Gezileri güzel kılan yollarda karşılaşacağın sürprizler oluyor okuyucu. Novi Sad gezisi de bir sürprizle bitiyor. Tam Novi Sad’dan ayrılmak üzere istasyona giderken yolda Koreli Singın ya da kendi tabiriyle Sinan’la tanışıyorum. Hostelden ayrılırken aklımda önce Karlovça’ya oradan da Belgrad'a gitmek olsa da Sinan’la muhabbet sarınca onunla beraber Belgrad otobüsüne atlıyorum. İşte seyahat etmenin en sevdiğim yanı da bu; sürprizler! Yolda Türkiye hakkında uzun uzun muhabbet ediyoruz, hem de Türkçe! Sinan çok iyi Türkçe konuşuyor, İstanbul'da yaşıyor ve Türkiye'ye gelen Koreli turistlere rehberlik yapıyormuş. Belgrad'a varınca Sinan'la eşyalarımızı hostellerimize bırakıp tekrar buluşuyoruz. Akşam yemeğini beraber yedikten sonra Knez Mihailova Caddesi'nde dolaşıp daha sonra da vedalaşıyoruz, Sinan'ın zamanı kısıtlı olduğundan ertesi gün İstanbul'a dönmesi gerekiyormuş. Sinan hakkında daha detaylı bilgi için bkz. blog.naver.com/swari.
Koreli Sinan'la hatıra fotoğrafı
Novi Sad fotoğraf galerisi:
Belgrad
Burada ilk dikkatimi çeken şey, gerek bir zamanların Yugoslavya’sının gerekse bugünkü Sırbistan'ın başkenti Belgrad’da kültürlü insanların varlığı. Sırbistan’ın diğer kesimlerinden gelenlerden çok farklı olduklarını söylemek mümkün. Entelektüel denen tarzdan birçok insanla tanışıp sohbet ediyorum gezim esnasında. Bazıları açık açık ay sonunu zor getirdiklerini söylemekten de çekinmiyorlar. Sırbistan'da kimle muhabbet etsem söz mutlak ekonomiye geliyor.
Knez Mihailova Caddesi
Bizde İstiklal Caddesi neyse Belgrad’da Knez Mihailova o. Akşamları ortalık tam anlamıyla ana baba günü ve ben de güzel bir yaz akşamını merkezde değerlendirmeye karar vererek başlıyorum aylak aylak Knez Mihailova’da dolanmaya. O da ne? Bir anda tanıdık bir ses yankılanıyor kulağımda. Biraz daha yaklaşınca tamam diyorum, santur bu. Viyana'da İranlı ev arkadaşım sağolsun az mı çalmıştı bize.. O çalar biz sabahlardık, ilk defa ondan görüp dinlemiştim santuru. Neyse müzisyen arkadaşa biraz daha yaklaşıyorum. İlk başta gerek kılık kıyafeti gerekse çaldığı enstrüman nedeniyle İranlı olduğunu düşünsem de konuşmamız esnasında İstanbul’dan geliyorum deyince 'vay kardeşim benim'e dönüyor muhabbet. Anavatanı İstiklal (Caddesi)’miş kendisinin. Ayrıca arkadaş müzik yaparak seyahatedengillerden. Biraz sohbet ediyoruz. Gece saat 10'dan sonra Knez Mihailova'da enstrüman çalmak yasakmış ve dolayısıyla da arkadaşın zamanı kısıtlı olduğundan kendisini daha fazla meşgul etmeden bir kenara geçip birkaç görüntüsünü alıyorum. Bir de sen seyret bakalım:
Ülke tam anlamıyla ekonomik darboğazda. Tüm kalkınmamış memleketlerde olduğu gibi Sırbistan’da da zengin ile fakir arasındaki uçurum tam bir uçurum. Maaşlar 180-220€ civarı. Yerli bir arkadaşın söylediğine göre resmi olarak asgari ücret 350€ surlarındaymış ama bu parayı alan adam bulursan bir maaşım ona feda olsun diyor.
Farklı sosyal kesimler
Her taraf döviz bürosu dolu, sebebi ise insanların kendi para birimlerine olmayan güvenleri. CMYLMZ’ın tabiriyle; Mevla'm, döviz bürosuna 'Yuro' ya kulum diyor.
Gençler işsizlikten, iş bulanlar da gelirlerinin bir hayli düşük olduğundan şikayetçi. Şikayetçiler ama hepsinin üzerinde senin benim paramıza kıyıp almayacağımız tarzdan kıyafetler, gözlerinde markalı fiyakalı gözlükler de yok değil. Arkadaşım Maja aynen şöyle diyor: kimsede ev ya da araba almaya para yok, insanlar da en azından kafede otururken kendilerine 'zengin' imajı yaratmak için süslü kıyafetlere ve de pahalı telefonlara yatırıyorlar parayı. Sonuç olarak cepte para yerine Iphone oluyor. Belediye otobüsünde yanına oturduğum bayana ineceğim durağı sorunca, cevap olarak 'Belgrad'a gezmeye mi geldiniz' diye soruyor ve konuşmaya başlıyoruz. Kendisi tıp fakültesi mezunu ve okulu yeni bitirmiş. Evet, o da bir işsiz.
Kalemeydan'da gençler
Belgrad'ın şehri seyretmek için en ideal yeri olan Kalemeydan‘da güneşi batırdığım bir sıra askeri okulda okuyan geleceğin subay adayı iki bayan arkadaşa denk geliyorum. Kamerayı görünce, fotoğrafımızı çekip bize e-postayla gönderir misin diye rica ediyorlar, tabii deyip basıyorum deklanşöre. Kızların birinin annesi 'İstanbul dünyanın en güzel şehridir' diyip durumuş. Dedim valla annen haklı bacım, bana inanmıyorsan annene inan, hatta gel bir de kendi gözlerinle gör. Gülüyor. Bazı yaşlılarla konuşurken 'Büyük Sırbistan'ın bir parçası olarak gördükleri Kosova hakkındaki politik düşüncelerimi öğrenmek isteyenler de çıkmıyor değil. Ben almayayım amcacığım deyip yoluma devam ediyorum.
Sırplar Belgrad'ı Avrupa'da gece hayatının merkezi yapmak için kolları sıvamışlar. Amaçları şehre yabancı turist çekerek ekonomiyi turizmle kalkındırmak. Belgrad'da eğlence deyince akla ilk gelen yerlerden biri ise Zemun semti, elit tabakanın takılma mekanı. Lüks restoranlardan barlara hepsi burada mevcut. Casino masino falan da var. En lüks arabalar desen ondan da var; direksiyon başında oturan sürücüleri gibi renk renk model model.
Zemun
Parklarda satranç oynayan emmilere hayran kalmamak elde değil. Eskiden okulda öğrenmişler ve o gün bu gündür hâlâ oynuyorlar. Bizde nasıl dükkan önlerinde esnaf tavla oynuyorsa onlarda da satranç oynuyorlar ki o biçim. Adamların iyi oynadıkları yetmiyormuş gibi bir de çok seri oynuyorlar, zamana karşı yani. Seyrederken yorulmak işten bile değil. Oyun esnasında birbirlerine kızıp duruyorlar, o ara atom bombası atsalar amcamlar oynamaya devam eder, o biçim dalmışlar.
Parkta satranç oynayan insanlar
Sırbistan denince aklıma ilk gelen isim Nikola Tesla, ki kendisi benim için gelmiş geçmiş en büyük Rock yıldızıdır. Sırplar Belgrad'da Nikola Tesla anısına küçük bir bina tahsis ederek burada Tesla'nın şahsi eşyalarının yanısıra buluşlarının da uygulamalı olarak gösterildiği bir müze kurmuşlar.
Nikola Tesla Müzesi, Belgrad
Belgrad gezimin en unutulmaz anlarından biri de müzeyi gezdiğim anlardı. Kendisi hakkında birkaç kitap okumuşluğum ve belgesel film seyretmişliğim vardı. Tesla'ya hayranlığım aşağı yukarı üniversiteye başlamamla beraber başladı. Bir papazın oğlu olan Tesla'nın babası oğlunun da kendisi gibi din adamı olmasını istemiş ama babasını ikna etmeyi başaran Tesla Avusturya'ya gelerek Graz Teknik Üniversitesi'nde mühendislik eğitimi almış ve son durak olarak kendini Amerika'da bulmuş. Doğrusu saygı duyulacak gerçek bir dahi. Şu görüntülere bir bak, haksızsam söyle:
Senin de gördüğün üzere adamlar boşuna Nikola Tesla ile gurur duymuyorlar okuyucu. Sırbistan'da eline geçen banknotlarının üzerinde de Nikola Tesla resimlerine denk geleceksindir. O, Sırplar için bir milli kahraman.
Gece geç bir saatte hostelde hostel sahibi beyfendiyle muhabbet ederken söz Belgrad'daki Osmanlı eserlerinden açılıyor. Ertesi sabah ilk işim Bayraklı Camii'ne gitmek üzere hostelden ayrılmak oluyor. Yolda yine onla bunla lafa takılıp kalınca öğleye doğru anca varıyorum. Osmanlı zamanında Belgrad'da bulunan 250 camiden şu an görevini sürdüren tek cami Bayraklı Camii. Cami avlusuna girince sağ tarafta gölgelik bir yerde oturan polisler görüyorum. Selam verip içeri giriyorum. Polisler burada ne arıyor diye sormaya gerek yok, sebebi belli. Kosova'da Arnavutlarla Sırplar arasında çıkan ve can kayıplarıyla son bulan olaylar sırasında buradaki fanatiklerin hedef tahtası da bu cami olmuş ve camiyi ateşe vermişler. Daha sonra tamir edilip tekrar ibadete açıldığından bir hasar görmedim ve içeride insanlar ibadet ediyorlardı. Camide hatrı sayılır sayıda Kuzey Afrika kökenli öğrenciyle tanışıyorum. Yugoslavya zamanında buraya Afrika kökenli birçok öğrenci geldiğini biliyordum ama bugün bile durumda pek değişiklik yok gibi. Öğrencilerden biri Türk olduğumu öğrenince bana sürekli Sırbistan doğumlu imamı eleştirip duruyor. Daha namaz kıldırmayı bilmiyor, yok şunu bilmiyor yok bunu bilmiyor diye durmadan sayıyor bana. Beni görevli müftü falan sandı diye aklımdan geçiriyorum bir ara, bakıyorum bu duracak gibi değil vedalaşıp yanından ayrılıyorum.
Bayraklı Camii, Belgrad
Yollarda yürürken Yugoslavya zamanından kalma binaların bazılarının tepesinde bugün itibariyle âdeta kapitalizmin bayrakları gibi dalgalanan global şirketlerin reklam afişlerini görmek çok ilginç bir durum.
Zemnun yakınlarında Yugoslavya zamanından kalma bir bina
Bu binaların hemen yanından geçen yaya yolundan yürüye yürüye Zemun taraflarına gidiyorum ve ismi tarih dersinden tanıdık gelen ve 1456 Belgrad kuşatması sırasında Osmanlı'nın yenilmesinde büyük payı olan Hünyadi Yanoş adına dikilen kulenin tepesinden gün batımını seyrediyorum. Manzara yemeyip yanında yatılacak cinsten. Kulenin tepesinde Kocaeli’de görev yapan İngilizce öğretmeni arkadaşlarla da tanışıyorum. Yine orada tanıştığım ve Sırbistan Tarım Bakanlığı’nda görevli bayanın yanındaki misafiri Arnavut beyfendi bana eski Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı sınırı hakkında bilgi veriyor ve uzun bir sohbetin ardından Arnavutluk'ta tekrar buluşmak temennisiyle vedalaşıp ayrılıyoruz. Dünya gözüyle görmek bir başka.
Hünyadi Yanoş Kulesi'nden manzarayı seyrederken
Ülkede Yugoslavya’dan miras kalma bir de alkol sorunu var. Şişeyle değil, varille içiyorlar. Ev yapımı Rakija’nın gözüne bir vuruyorlar pir vuruyorlar. Adam hiç sabah saat üçe kadar içip sabah sekizde kalkıp işine gidebilir mi yahu? Valla gidiyorlar, görmesem inanmazdım. Helal olsun, ne bünyeymiş arkadaş.
Dikkatimi çeken bir şey ise insanların işlerini yaparken çok rahat tavır takınmaları. Öyle acele eden falan yok. Sanki 'savaşın zorluğunu ve dolayısıyla da stresin kralını görüp geçirdik, daha ne stresi be abicim' der gibi aheste aheste yapıyorlar işlerini.
Bu arada Belgrad'a kadar gidipte bir zamanlara damgasını vurmuş Tito amcayı unutmak olmaz, Çiçekler Evi'nde bulunan mezarını ziyaret ediyorum. Tito'nun ölümünden sonra şehrin varoş mahallelerinden birinde bir bölümü ev hapsinde olmak üzere tam 30 sene gözlerden uzak bir hayat geçiren eşinin kısa bir zaman önce hayatını kaybettiğini de basından okumuştum.
Tito'nun anıt mezarı, Çiçekler Evi / Belgrad
Tito, hem komünizm çizgisinden ilerlemiş ve hem de komünist Sovyet Rusya’dan da farklı bir politika izlemiş. Kimilerine göre bir diktatör kimilerine göre halk adamı. Belgrad’da konuştuğum bazı yaşlı insanlar Tito’yu saygıyla anıyorlar. Söylediklerine göre onun zamanında en azından karınları doyuyormuş. Sisteme baş kaldırmadığın sürece rahattın diyorlar ve ekliyorlar: eğitim bedavaydı, sağlık hizmetleri desen aynen. O zamanlar dünyanın birçok ülkesinden Yugoslavya’ya okumak için öğrenci gelirmiş, şimdiye oranla imajları çok çok daha iyiymiş. Tito zamanında yok ben Sırbım, Bosnalıyım, Hırvatım vs. diyemezmişsin, tek bir kimlik varmış; ben Yugoslavım. Ayrıca söylediklerine göre Tito devrinde Yugoslav pasaportuyla dünyanın 120 devletine vizesiz seyahat de mümkünmüş. Tito, 25 Üçüncü Dünya Ülkesini bir araya getirerek Bağlantısızlar Konferansı düzenlemiş ve ilk defa Belgrad’da toplanmışlar.
Karşılaştığım yaşlı bir ressam ise Tito zamanında ne olduysa entelektüel kesme oldu, baş kaldıranı içeri tıktılar diyor. Viyana’daki Sırp ev arkadaşımın amcası da Tito’dan nasibini alanlardan. Kendisi politik görüşü nedeniyle senelerce hapis yatmış ve bu zaman zarfında sadece iki defa ailesinden sadece bazı şahıslarla görüşebilmiş. Özetle; Tito devri Sırplar için sakal bıyık meselesi gibi bir şey, artık nereye tükürürler kendi bilecekleri iş.
Tito, sanayi gelişimini yurt dışından aldığı borçlarla gerçekleştirmiş ya da gerçekleştimeye çalışmış. Yugoslavya’nın dağılmasıyla oluşan yeni devletler onun borcunu üstlenmek istememişler. Tito’dan sonra ise enflasyon almış başını gitmiş. Bu nedenden maaşlar bira aralar gıda çekleriyle ödenmeye başlamış.
Tito kadar çok ismini duyabileceğin bir diğer şahıs ise Slobodan Miloseviç. Halk Miloseviç’in Haag’daki hücresinde intihar etmediğine, tam aksine öldürüldüğüne inanıyor. Konuştuğum bazı Sırplar onun çok zeki bir adam olduğunu söylüyorlar. ‘Evet belki zekiydi ama iyi şeyler yaptı mı?’ sorusunu ise geçiştirmekle yetiniyorlar.
Hepsinin hemfikir olduğu nokta ise bir subay çocuğu olan ve Slovenya’da doğup Kosova’da büyüyen ‘Arkan’ lakaplı Zeljko Raznatovic’in, Miloseviç’ten hiçte aşağı kalmayan ve hatta ondan çok daha kanlı bir şahıs olduğu. Arkan, kendisine ait özel eğitimli ordusuyla yıllarca hedef tahtasındaki insanlara kan kusturmuş. Kendisi aynı zamanda Sırbistan’ın en ünlü sanatçılarından biri olan ‘Ceca’ lakaplı Svetlana Raznatovic ile ilişki yaşamış. Söz konusu bayanın da yeraltı dünyası ile güçlü bağları varmış ve geçenlerde Usce şehrinde verdiği konsere Sırbistan Cumhurbaşkanı da gitmiş. Bu, Belgrad’dan ayrılırken otobüste konuştuğum insanlar için Sırbistan’da mafya ve devletin ne kadar da iç içe olduğunun bir kanıtı. Arkan sonunda Belgrad’da bir otelde vurularak öldürülmüş.
Belgrad fotoğraf galerisi:
Özet:
İnsanları genelde cana yakın, özellikle Belgrad'da Türkler hakkında negatif hiçbir şey duymadım. Tam aksine insanların Türkiye'ye gösterdikleri ilgiden dolayı bayağı bir şaşırdım. Bosna Hersek'te ya da Sırbistan'ın bazı bölgelerinde yaşayan Sırpların biraz daha tutucu ve kindar oldukları da bir diğer gerçek. Kızları da börekleri gibi çıtır çıtır. Gençler gösteriş müptelası, cepte para yok ama Iphone var. Ekonomik durumları iyi değil, işsiz çok ve maaşlar düşük. Zengini çok zengin, fakiri çöpten ekmek topluyor. Sırbistan gerek bağrında barındırdığı tarihi eserler, gerek Türkiye'den ucuz ve kolay ulaşım ve gerekse de vize sorunu olmadığından mutlak gidip görülmesi gereken bir memleket. Bu saydığım nedenlerden dolayı Belgrad'ın turistik bölgelerinde çok sayıda Türk turistle karşılaşmak işten bile değil. Sen ne zaman gidiyorsun okuyucu?
Sırbistan'dan insan fotoğrafları:
Pratik Seyahat Bilgileri:
Para birimi Dinar ama Euro'ya hayır diyeni görmedim.
Hostellerde yatak başı geceliği ~7-10€. Novi Sad'da kaldığım hostelde tek kişilik odaya 20€ ödedim. Belgrad'da kaldığım Downtown Hostel'de 10 kişilik odada yatak başı 7€. Hemen Belgrad Tren Garı’nın karşısında. Knez Mihailova 10 dakika yürüme mesafesinde. Hostel biraz eski, temizlik de idare eder ama çalışanlar harika ve yardımsever insanlar.
Kafeteryalarda içecekler 1-1,5€ civarı. Börekler ise yaklaşık olarak 1€. Tuna kenarındaki restoranlarda, özellikle de Zemun bölgesinde, fiyatlar Sırbistan için çok uçuk, bir öğle yemeği 10-15€ civarı. Merakımdan girip bakmıştım, fiyatları görünce de soluğu tekrar dışarıda aldım.
Yaklaşık olarak bir saat süren Novi Sad - Belgrad otobüs otobüs yolculuğunun bedeli ~7€.
Genelde yürüyerek tüm tarihi eserlere ulaşmak mümkün.
Belgrad’da belediye otobüsü biletleri direkt otobüsten alındığı taktirde 150 RSD (~1,5€). Önceden ‘Tabak’ dedikleri gazete bayilerinden bizdeki İstanbul karta benzer bir kart alırsanız tek biniş 72 RSD’ye (~0,7€) geliyor.
İstanbul’dan Belgrad’a gitmenin en ucuz yolu uçak. Pegasus’ta tek yön 30-40€’dan başlayan fiyatlara bilet bulmak mümkün. Aynı şekilde Sırbistan havayolu şirketi Jatairways'in de ucuz sayılacak fiyatlara uçuşları var.
Sırbistan'a gitmenin bir diğer yolu ise önce yaklaşık aynı fiyata Üsküp ya da Kosova'ya gidip oradan karayoluyla gezerek Sırbistan'a geçmek. Böylece daha çok yer görmek mümkün. Ya da vize sorunu olmadığı sürece önce Wizzair ile İstanbul'dan Budapeşte'ye, oradan da çok ucuz fiyatlara trenle Novi Sad ya da Belgrad’a da gidilebilir.
Belgrad - Viyana otobüs tek yön ~45€, gidiş dönüş ~60€.
Viyana - Novi Sad tren 25€ (Sparschiene). (Bu İnternet fiyatıdır, istasyondaki gişelerden alırsanız fiyatı 45€. Ucuz bilet (Sparschiene) almak için tren hareket saatinden en az 72 saat önce biletinizi almış olmanız gerekmektedir. (Bkz.: www.oebb.at).
Viyana’dan Sırbistan’a giden tren Budapeşte aktarmalı olduğundan Macaristan seyahatinizi Sırbistan ile devam ettirerek isteğe bağlı olarak oradan Kosova ya da Üsküp’e oradan da şayet vize sorununuz yoksa Bulgaristan'a giderek Sofya'yı da gezip Türkiye’ye geçebilirsiniz.
Sırbistan ucuz ve bağrında barındırdığı tarihi eserler nedeniyle sırtçantalı seyatlar için ideal bir ülke. Pahalı yerlere gidilmediği sürece toplam harcamalar için günlük 15€ yeterli.
©Muratcan Gümüş
Yorumlar
Gençler yeterli seviyede İngilizce biliyorlar ve dolayısıyla da rahatça iletişim kurmak mümkün. Yaşlılarla iletişim kurmak istediğinde Sırpça bilmen avantaj olabilir ama şart değil.
Yolun açık olsun!
Teşekkür ederim :)
Teşekkür ederim, kendisini çok özlediğimi de söyleyin lütfen
Ayrıca yazıyı beğenmenize de sevindim. İyi geziler, yolunuz açık olsun.
yazınızı büyük bir ilgiyle okudum.öncelikle çok teşekkür ederim böyle bir hazineyi sunduğunuz için.ben de bir ay sonra iki ay boyunca kalmak için novi sad e gidicem.konaklamam karşılanıcak.fakat bunun dışında herşey bana ait.ben 600 euro ile gitmeyi düşünüyorum ama sizce yanımda kaç euro götürmeliyim.bir de orada giyim alışverişi ucuz mu?
Belgrad'da bir hafta, Novi Sad'da ise üç gün kaldım. Yetti mi diye soracak olursanız, keşke Belgrad'da iki hafta kalsaymışım dedim. Diğer sorularınızın cevapları ise yazıda mevcut.
öncelikle Novi Sad hakkındaki izlenimlerinizi paylaştığınız için teşekkürler! Sizin de belirttiğiniz üzere Novi Sad güzel vakit geçirilebilecek güzel ve düzenli bir şehir. Ayrıca insanlarının cana yakın ve yardımsever olmaları da Novi Sad'ı çok daha güzel kılmakta. Selamlar..
Faruk Bey öncelikle bu güzel yorumunuz için teşekkürler.
Sonbaharda belki biraz serin ve yağışlı olabilir ama etrafta daha az turist olacağından daha rahat gezebileceğinizi düşünüyorum. Hava şartları beni etkilemez derseniz gidin derim.
Selamlar,
Muratcan
Rica ederim, işinize yaradıysa ne mutlu bana. İyi geziler, selamlar..
RSS beslemesi, bu iletideki yorumlar için